bugün
yenile
    1. 31
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Bu başlıkta biraz gevezelik etmek istiyorum. Yıllardır sürekli dönen bir eleştiri vardır müslümanlara karşı: "Zekat gibi muazzam bir sosyal projenin olduğu, yoksula, yetime, yolda kalmışlara el uzatmanın müminlik vazifesi olarak sıklıkla vurgulandığı bir dinin inananlarının yaşadığı toplumlarda neden fakirlik halen boy gösteriyor? İnananlarına toplumlarındaki yoksulların sorumluluğunu bu kadar doğrudan ve şiddetle öneren bir kitap varsa gerçekten neden müslüman toplumlarda zengin fakir arasında bu kadar derin uçurumlar vardır?" Bu eleştiri dine değil doğrudan müslümanlara yapılan bir eleştiridir ve bu eleştiriyi genellikle non-teist arkadaşlar yapar. Gerçi kimisi de burada suçu müslümanlarda değil kuranın rasyonel olmayan çözümler sunduğunu söyleyerek din eleştirisi de yapar da neyse. Bu konuda kafa yoran müslüman sayısı inanın çok ama çok azdır ve asla üzerimize alınmayız bu durumu. Kurbanlarımızın bol kemikli yerlerinden ve neredeyse 4-5-6'da 1'lik kısmını gerçekten ihtiyaç sahiplerine veririz kalan kısmı için buzdolaplarımız yetmez üzerine bir de derin dondurucular satın alır kurbanda depoladığımız etleri ertesi kurban bayramına kadar tüketiriz. Kurban; canlı ve toplu olarak ucuza getirdiğimiz yıllık et stok etkiliğine dönüşmüştür. (istisnalar hariç tutulmuştur.) Aslında kurban bayramlarında fakirler bir öğün ya da en fazla bir kaç gün et yiyebilirken kurbanı kesen insanlar yıl boyunca etlerini ibadet maksadıyla kestikleri hayvanlardan karşılayabilirler. Tam bir fiyaskodur! Emir; müslüman camiada çok ama çok nadir olarak maksadına ulaşmıştır. Yine! Oysaki kuranda Allah kurbanlar için ne etleri ne de kanları allah'a ulaşmaz diyerek(Hacc/37) kurban ibadetinin, doğrudan Allah'a adanmak için onun adına "kan" akıtmak için olmadığı konusunda nettir. Zekat ve sadaka konusunda kuran daha serttir hatta. Kesinlikle net bir oran vermez iken bulunduğun toplumun sosyal sorumluluğunu topyekün müslümanlara vermişken bizler ısrarla buna kulak tıkarız. Çoğu bu zekatı asla umursamaz umursayanlar da tutturmuştur bir 40'ta 1 oranı. Zekata dahil edilmeyen yığınla gayri menkul fıkıh kitaplarına girmiştir 40/1 oranı ısrarla vurgulanmış ve hayır oranı bununla sınırlı tutulmuştur. Ve bunlar kurana rağmen din adına yapılmıştır. Bu sınırlı ekonomik prensibi hadislere dayandıran müslüman kalabalık anlatmaya geldiği zaman "komşusu açken tok yatan bizden değildir." demesini de bilir ömer'le ebu bekir'in hayırda nasıl ölürcesine yarıştığını anlatmasını da bilir. İcraat? "40'ta 1!" O sözü gerçekten resullullah söylemişse neye dayanarak söylemiştir, ömer ve ebu bekir bu derece ölümüne hayırda yarışırken bunu keyiflerinden mi yapmışlardır bu fiillerinde motivasyon sağlayan şey nedir hiç sorgulanmaz. Anca lak lak... Aslında bu konuda kuranın tavrı tam olarak toplumun tümden refaha ulaşması için toplumun düşkünlerine el uzatmayı tüm müslümanların boynuna yüklemiştir. Sen bulunduğun toplumun insanlarından kesin olarak sorumlusundur. Bunu yapmak senin tercihin ve inisiyatifin değil yükümlülüğün/zorunluluğundur. Bu konuda camiler çok ciddi bir mekanizma olmak zorundaydı ama olamadılar. Yine! Eski bir yazımdan bu konuya dair bir alıntı koyayım hatta. --- (#1103406) --- ... amaç ne? haftanın 6 günü 2 saf cemaat. cuma ve bayramlarda dolabilen bir cami. bu kadar! yazık günah lan. sen camini evsizlere açmamışsın, kullanılmadığı zaman yemek yapılabilecek modern mini bir aşevi bölümü oluşturmamışsın. toplumu birleştirecek olan haneye dünyanın masrafını yapmışsın ama hiç bir işlevsellik kazandıramamışsın. 6 milyona değil 500 bin liraya yap yine camini. ihtişam, şatafat, israftır. "israf da haramdır." ama sen toplumsal kalkınma adına bu camiyi daha sosyal ve işlevsel hale getir. "-insanların toplantılar yapabildiği bölgenin sorunları için imece usulü çözümler aradığı, evsizlerin istediklerinde barınabildiği, durumu olmayanların yemek, en azından sıcak bir çorba içebildiği mekanlar olsun." bak kimse ağzını açar mı o zaman. --- (#1103406) --- Not: Şu sıralar sosyalizm ve liberalizm üzerine öğrenme çalışmaları yapıyorum. Özellikle sosyalizm açısından bilgilerim çok yüzeysel biraz heybemi doldurayım belki aylar sonra buralara bir şeyler anlatmaya gelebilirim bu konu için. Biraz fikirlerimden spoiler vermek gerekirse; Kuran'ın sosyalist bir kitap olduğunu iddia edenler oluyor ki kesinlikle katılmıyorum bu konuya. Ancak ilgimi çeken nokta şöyle ki liberal ekonomi ve sosyalist ekonomi modellerini ve bu çerçevede üretilen teorilerin karşılıklı farklı eksileri ve artıları var ve ilk izlenimlerim olarak kuran bu iki tez antitez teoriye adeta bir sentez formatında duruyor. Beni de oldukça şaşırtan durum bu oldu. Kuran'ın sunduğu ekonomik plan üzerine biraz çalışılırsa muazzam bir ekonomik teorinin ortaya çıkıyor olması çok önemli bir detay bence. Neyse konuya dönelim biz :D :D Buraya kadar anladığımız nokta şu ki hayır ve iyilik kavramlarını müslümanlar kesinlikle yanlış anlıyorlar ve bunu esasen bile bile yapıyorlar. Günümüze, çağımıza ve toplumumuza çeki düzen verecek olan bir kuran gelmişken bizler onu çekiştirerek çağımıza ayak uydurtmaya zorlayarak şark kurnazlığı yapıyoruz. Yine! Ve Allah kıyamet suresinde bir tespit yaparak haklılığını gözler önüne serer: "Hayır, siz peşin olanı (dünyayı) seviyorsunuz da Ahireti bırakıyorsunuz. (20-21)" Dibine kadar haklıdır. Yine! Buraya kadar müslümanların çarpıklığını eleştirdik. İyilik kavramında müslümanlarca çok fazla açıdan çarpıklığımız var. Ancak ekonomik açıdan bir örnekleme yaparak yetinmek istedim aslında iyilik kavramının neredeyse her noktasında benzer çarpıklıklar vardır ben sadece bir örnek üzerinden gittim. Ancak benim bu başlığı açma sebebim müslümanlar değildi ama nedense yazarken konuya oradan girdim asıl konuya gelirsek sadece müslümanlar değil tüm insanlar ama tüm insanlar "iyilik" kavramının içini boşaltmıştır ve yanlış anlamıştır. Biraz da oraya değinelim. Yine non-teist kesimden sürekli işittiğimiz bir başka eleştiri de inananların allah'a yaranmak için, hatta ona yalakalık yapmak için, onun rızası için, cennet için iyilik yaptığıdır. Yani iyiliklerimizin bir karşılık beklentisi üzerinden temellendiriliyor olması ve çıkarcı bir eylem olması bu nedenle samimi olmadığı eleştirisi vardır. Eyvallah bir mümin için en kıymetli olan şey allah'ın rızası için fiillerde bulunmaktır. Ben bundan gocunmam ve Allah'la ticarette bulunmayı seve seve kabul ederim. Keşke her fiilimin tetikleyici sebebi Allah olabilseydi. Allah için fiillerde bulunmanın utanılacak sıkılacak bir durumu yoktur. Eğer Allah için yapılmıyorsa bunu Allah'tan başkası için yapıyorsun demektir ki ben mümin olarak bunu asla istemem. Burada sorulması gereken soru şu bir kişi iyiliklerini Allah rızası için yapmıyorsa ne için yapar? Bunu samimi şekilde cevaplayan insanın çok az olduğunu düşünüyorum. "Bizler iyiliklerimizi karşılık beklemeden yapıyoruz" demek son derece komik bir cevap gerçekten. Doğaya aykırı bir cümle kurduğunun farkında bile değilsin. İnsanlar amaçsal hareket ederler. Eğer bir insan kalkıp su içiyorsa bu "susadığı için"dir. Eğer bir insan patronuna yalakalık ediyorsa bu "işinde yükselmek" içindir. Ya da patronuna işinde yükselmek için yalakalık etmiyorsa ve tamamen karşılıksız bir sevgi besliyorsa bu davranışını patronunu gerçekten "sevdiği içindir." Bu şekilde ortada bir allah yokken yapılan iyilikler de Allah için değilse "başka" bir şey içindir. Bu başka şeyin illaki cennet arzusu, cehennem korkusu olmak zorunda değildir. Kimisi insanlara daha iyi gözükmek için iyilik yapar, gösteriş için iyilik yapar. Kimisi de gerçekten iyi bir insandır vicdanını "rahatlatmak için" yapar. Kimisi yaptığı iyilikten sonra parlayan bir çift gözün hissettirdiği muazzam duygu için yapar. Aslına bakarsanız doğa yasaları gereği sonucunu ön görebildiğimiz her şey karşılık beklenilerek yapılır. Yaralı bir kediyi tedavi ettirdikten sonra içinde oluşacak huzuru ön görüyorsan yaptığın iyilik bu öngörü içindir. Ya da yaptığın iyilikten sonra sızlayan vicdanını bir nebze olsun dindirebileceğini ön görüyorsan bu fiil bu öngörü içindir. Bu konunun o kadar da anlaşılmayacak bir yanı olmadığını düşünüyorum. Ama bir sorun var! Hadi diyelim ki gerçekten iyi niyetlerle iyilikler yapıyoruz maddi bir çıkar yerine tamamen manevi çıkarlar için iyilikler yaptığımızı varsayalım. Hepimiz gerçekten iyi insanlar olalım. Bir şey söyleyeyim mi? insanların çoğu dindar ya da dinsiz olsun, ya yalan söylüyor ya da iyiliği yanlış anlıyor. Dünya'nın bu halde olmasının başka hiç bir açıklaması o-la-maz. Herkes gerçekten samimi olarak iyi insansa neden bu kadar kötü var oğlum? İyi insan olmayı dindarlar kadar dinsizler de yanlış anlıyor. Pasifize olmanın adını iyi insan olarak koymuşuz. İyi insan olmanın tanımını, kötülük yapmamak olarak yapmışız. Hayır! Kötülük yapmamak iyi insan olmak demek değildir. Kötülük yapmamak kötü insan olmadığınız anlamına gelir en fazla. İyi insan olmak bambaşka bir şeydir. Cevabı da söyleyeyim: İyi insan olmak demek iyiliği kovalıyor olmak demektir! Seküler dünyanın seküler insanları yani ben karşılık beklemeden iyilik yapıyorum diyen insanların büyük kısmının halet-i ruhiyesi tam olarak şu şekildedir: Dünya'nın her yerinde kötülükler var, zulümler var. İnsanları öldüren katiller var. Tecavüzcüler var. hırsızlar var. Onlar kötü. Oysa ben katil değilim, hırsız değilim, tecavüzcü değilim bazen de insanlara hayvanlara yardımlarda bulunuyorum kimseye nefret beslemiyorum öyleyse ben iyi insanım. Tam olarak pasifize bir iyilik anlayışı hakim. sadece yolda geçerken gördüğün için yaşlı bir dilenci teyzeye 3-5 kuruş verdiğin için iyi insan olamazsın. Çıkar beklemeden iyilik mümkün olmadığı gibi manevi çıkarlar olsa bile bu fiilinle iyi insan olmak çok kadük bir tavır. Oysa ki sen o teyzeyi görmesen de dünya'nın her yerinde mazlum insanlar hep var. O teyze o gün sana denk gelmese de 30 yıldır o haldeydi ve sen bunu zaten biliyorsun. Hal böyleyken iyilik yapmak için onun senin karşına gelmesini beklediğin için sen iyi bir insan olamazsın. İyilik bu kadar gelişi güzel bir tanımlama olamaz. Olmamalı! Dünya'nın yolda gördüğü yaşlıya ya da hayvana yardım eden insanlara değil her gün bir yerlerde bu tipte yaşamların olduğunu bilen ve onlara el uzatmak için vesileler arayan aktif insanlara yani gerçek iyi insanlara ihtiyacı var. Sen bu fiilinle vicdanını bile rahatlatmıyorsun. Sadece vicdanını kandırıyorsun! Sana dünyadaki tüm zulümlere son ver dediğim falan yok ama iyi bir insanın gelişi güzel iyilik yaptığını kabul edemem ben. Gerçekten iyi olan insan "iyiliği kovalayan insandır." Ve o insanlar çok ama çok az sayıda olsa da varlar. Dünya'nın dört bir tarafında canla başla insanlığa bir "etki" bırakmak için çabalayan "gerçek iyiler" var. Ve ben insanların "ben iyi insanım" demesine ya da "ben iyi müslümanım" demesine bu yüzden karşı çıkıyorum. İyiliği canla başla kovalayan insanları gördükçe, kendini iyi insan olarak tanımlayan, kendini ve vicdanını kandıran dindar ya da seküler insanlara acıyorum ve biraz da iğreniyorum. Bizler iyiliği yanlış anladık. Bizler iyi insan falan değiliz. Bizler sadece hasbel kader kötü insan olmamayı becerebilmiş pasif yaratıklarız sadece. Ne için yaparsanız yapın ama iyiliği doğru anlayarak iyilik yapın. Ya da o şekilde kendinizi tanımlayın. Dünyadaki gerçek iyilere en azından bu iyiliği yapın. Onlar her yerdeler kendimize iyi insanlar derken birazcık da olsa onlara karşı mahcubiyetinizi hatırlayın. İyi insanlar sadece "iyiliği kovalayan aktif etki yaratabilen cefakar insanlardır." İyiliği kovalayın! Ve o kadar üst perdeden konuştuktan sonra kendime bir hatırlatma bırakıyorum. Bu not öncelikle bana bir uyarıdır: "insanlara iyiyi ve güzeli emredip de öz benliklerinizi unutuyor musunuz? Üstelik de kitap'ı okuyup durmaktasınız. hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?" (bakara/44) Not: Bu kadar yazdığım şeyi benden kat be kat daha iyi açıklayan Nouman Ali Khan'ın şu muazzam konuşmasını da bir ara dinleyebilirsiniz ki ondan etkilendiğim çok nokta olmuştur bu yazıda. Konuşma videosu 40 dk Selam ve sevgiler sözlük...
      10çoğalttırıp sokaklara asalım bu yazıyı. "kayıp iyilik aranıyor" diye. herkes kendi içinde arar belki. ellerine yüreğine sağlık. - kizilotesii 21.03.2017 02:14:34 |#3560962
      1sıkılmadan okudum eline diline yüreğine sağlık - manzogo 21.03.2017 02:18:48 |#2887286
      2ikinize de teşekkürler @kizilotesi @manzogo. sağ olun var olun :)) - devriksekiz 21.03.2017 02:27:30 |#3235916
      butun yorumlari goster (6)
    2. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      i̇yi olmakla saf olmayı karıştıran insanların düştükleri hata
    3. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      iyi olunca saftan öte salak gözüyle bakarlar genelde, beyni noksan insanlar. uzak durmak en iyisi.
    4. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      pardon diyen kibar bir insan hakkında acaba ibine mi denildiği bir dönemdeyiz.
    5. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Herkesin ne kadar bok bir durum içinde olduğunu düşünmenin arda kalan zamanlarında kendine yakıştırdığı aslında özünde iyi bir insan olmak ya da diğerlerine göre daha ahlaklı bir konumda olmak yanılsamasının sebep olduğu şey. Gerçekten zor bir cümle oldu ama oluyor böyle şeyler. Bunların hepsi birbirine karışabiliyor da. Halbuki gerçekten daha net kriterler olmalı.
    6. 11
      +
      -entiri.verilen_downvote
      iyi insan olmanın yanlış anlaşılacağını hiç mi hiç düşünmüyorum. fikrimce, bahsedilen yanlış anlaşılma "iyi insan" ların "enayi" oluşlarını fark edişleri. iyi olabilirsin, akıllı olmadıktan ha bire kullandırtırsın kendini. sonra da "ben iyi bi insan olduğum için bunlar başıma geliyor" minvalinde uyuz uyuz konuşursun. hayır güzel insan sen enayisin. o kafayı bi kullan, az buçuk çalıştır. şöyle kendini ezdirip ezik ezik ağlayan insanlardan nefret ediyorum. ne acizce.
    7. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Ben kötü bir insan değilim diyordum. Ama büyüdükçe diyorum ki hain olalım şerefsiz olalım orrrrrr. (bkz: Ben o duvarlara çarpa çarpa nasır tuttum )
    8. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      İyileri aptal sandığımız zaman yitirdik insanlığımızı